20 Ekim 2014 Pazartesi

''HOŞGELDİN'' ...

Bugün onun güçlü,  büyülü sesinin tesirine kapıldık heyecanlı dinleyicileri olarak...
O sahnede söyledi, söyledikçe devleşti. O devleştikçe hayranlığımız daha da arttı.

Değirmenler, Bilsen, Çal Kapımı, İstanbul...
Sonra Hüsnü Arkan konuk oldu sahneye, bir büyülü ses daha eklendi ahenge.
''Gemi'' ile Ezginin Günlüğü günlerine selam yollayarak mest etti Hüsnü Arkan, arkasından Birsen Tezer ile şahane bir ''1980'' düeti geldi ve tabii ki ''Hoşgeldin'' dediler sonrasında.

Konser, Birsen Tezer'in ''Aşk Bu Değil'' yorumuyla sona ererken biz sanki konser başlayalı henüz beş dakika geçmişcesine doyamamıştık, doymanın mümkün olmadığı bu müzikal ziyafete.

Ağızlarına sağlık...

12 Ekim 2014 Pazar

SIĞINMAK... SAYFALARIN ARASINA

Sadece birkaç cümle bile olsa okumak...
İyi gelirdi belki ruhumuza, bütün ruhlara.

Sadece oturup okusak, atsak tüm düşünceleri kafamızdan bir irin akıtırmış gibi...
Bir kitabın sayfalarına karışsak en sancılı anlarımızda, en kabus dolu, bitmez gibi gelen uzun gecelerde.
Belki o zaman kelimelerin o mucizevi, iyileştirici gücünü daha iyi kavrardık, daha iyi anlardık dünyayı. Sadece dünyayı da değil birbirimizi daha iyi anlardık. Ne kadar okusak o oranda daha iyi bir birey olabilirdik yaşadığımız dünya için.

Benliğimizin, yaşamın kirliliklerinden kaçışın belki de en güzel yolu olduğunu anlardık sayfalara karışmanın.
Unuturduk en azından okuduğumuz süre boyunca her şeyi ama her şeyi. Belki acısını tamamen kesmezdi ruhların ama en azından

daha az ağlardık
veya mutluluktan ağlardık
nefes alıp verişimiz bile başka bir hal alırdı belki.

Belki buradadır kurtuluş, belki okusak biz tüm insanlar, o zaman bu yerküre daha iyi olabilirdi. Belki'si bile umut dolu bu cümleler bir anlama kavuşabilirdi o zaman.


''İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara sığındım''
Cemil Meriç

7 Ekim 2014 Salı

BİR YAZAR BİR KİTAP: TIKANMA

 “Eğer bu kitabı okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Kendinizi kurtarın. Televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır. Burada anlattığım şeyler önce sizi kızdıracak. Sonra her şey daha da kötü olacak,” uyarısı ile başlayan bir roman elinizdeki... Bütün dünyada büyük ilgi gören Dövüş Kulübü’nün yazarından, annelerle oğulları arasındaki sevgi ve didişmeye, seksin bağımlılık yaratma gücüne, yaşlanmanın dehşetine ve Amerikan rüyasının arka sokaklarına dair bir kitap Tıkanma... 

Tıp Fakültesi’nden atılan Victor Mancini para kazanmak için şöyle bir yol tutturmuştur: Lokantalarda boğazına takılan yiyecekle boğulma numarası yapmakta, kurtaran kişinin kendisinden sorumlu olmasını sağlamaktadır. Böylece, kurtaran kahramanlaşmakta, sıkıcı hayatının bir anlamı, arkadaşlarına gurur duyarak anlatacağı bir hikâyesi olmakta, hayatını kurtardığı kişiden daha sonra da kendini sorumlu hissederek, ona sık sık yardım etmektedir. Bir tür “sürekli kahramanlık” hali... Kendisini annesinin çocuğu gibi değil de rehinesi gibi hissederek büyüyen, anne ve babaların “kitlelerin yeni afyonu olduğunu” düşünen, Tanrı’nın olmadığı bir dünyada, kutsal ve tecavüz edilmez olan annelerin yeni tanrı olduğunu iddia eden Mancini, bütün bunları devrimci eğilimler taşıyan annesinin tedavi masraflarını karşılamak için yapmaktadır. Boğulma numaralarından fırsat buldukça iflah olmaz bir seks bağımlısı olarak ilacını arar: Mastürbasyon yapmadığı her gün için eve bir kaya getiren arkadaşıyla birlikte, hayatın sillesini yiyerek dağılmış insanlarla birlikte olur... 

Palahniuk, Gösteri Toplumu’nun en veciz yazarlarından biridir. Çarpıcı, gerçekdışı, tutarsız ve anlamsız. Aynı zamanda müthiş bir hayalgücü ve yergi kapasitesi eşliğinde ev, araba, televizyon ve kazanmaya indirgenmiş hayatların içyüzüne bakar; bilinçaltlarındaki genelevleri ziyaret eder... "Chuck Palahniuk’un yeni romanı Tıkanma seks, sümük, göt, hastalık, bağımlılık, algı ve ölümle dolu. Deforme olmuş tavuklardan söz etmeye bile gerek yok. Bunlardan tiksinen biriyseniz, Tıkanma size göre bir roman değil. Aslında Palahniuk size göre değil. Gidip kendinize daha sığ ve yergiden yoksun bir yazar bulabilirsiniz." Bob Batchelor " 


4 Ekim 2014 Cumartesi

YEKTA KOPAN'DAN YENİ ÖYKÜLER: ''İKİ ŞİİRİN ARASINDA''

Tam da geçenlerde blogda  Bir de Baktım Yoksun'dan bahsetmişken, bu hafta Yekta Kopan'ın yeni öykü kitabından haber geldi.

144 sayfalık ''İki Şiirin Arasında'', 2 Ekimden itibaren kitapçılardaki yerini aldı.

''Yaşamın uzamış anlarından kurduğu öykülerini okura emanet eden bir yazar Yekta Kopan. Ruhumuza nereden sızdığını bilmediğimiz yüzleşmelerin izdüşümleri onun kaleminden bize ulaştığında kendi hesaplaşmalarımıza dönüşür. Farkına bile varmadığımız küçük anlarımız, yaşamımıza dağılır, genişler, sonra da hep sürer. Ya bir Yekta Kopan öyküsüdür onlar artık ya da unutulmuş bir yerde yazarlarını beklemişlerdir. 

Zam çok fena bir şey. Babam her sabah, "Allah belalarını versin, yine zam yapmışlar şerefsizler!" diyor. Sinirle atıyor gazeteyi yere. "Düzgün koysana şunu!" diyor annem, yerden kaldırıp katlıyor. Ona kalsa boş yere para veriyoruz bu kâğıt parçalarına, zaten hep insanın içini karartan haberler veriyorlar. "Bir zevkim var şu yalan dünyada, ona da karışma kadın!" diyor babam. Annem yeleğinin eteklerini çekiştiriyor. Öyle işte, dünya yalan.
(Tanıtım Bülteninden)''
Bumerang - Yazarkafe