24 Ocak 2021 Pazar

BİR YAZAR BİR KİTAP: İSMAİL GEZGİN- HOMO NARRANS

 "Evrim ağacının bütünlüğünden kendini ayırıp özne olmaya yeltenmesiyle bedeninde kaybettiği bilgeliği dilinde inşa etmek Homo sapiens türünün yazgısı haline gelmiştir. İnsanın sürekli konuşmasının, öyküler anlatmasının ve hatta dilin nedeni budur. Kendisi, dünya ve diğer her şey hakkında hikayeler, masallar, mitler anlatması da bundandır. Çünkü ölümlü bedene karşı ölümsüz öyküler icat etmek göbek bağında düğümlenen sızıyı biraz olsun hafifletir."


"Dilin içine düşen herkes kendinden önce geçenlerin oluşturduğu patikaları takip etmek zorundadır. Tam da bu sebeple dil bir özgürlük ve bireyleşme alanı değildir; bir aidiyet, mahkumiyettir, anlatılan bütün öykülerdeki kimliklere, inanca, değerlere dil yoluyla prangalıdır insan."


"İnsan biliyordu, bu yüzden ölüyordu, bilen ölürdü bilmeyen değil. Ölüm bilenin kaderi ve geleceğiydi, bilmeyen hayatını yaşıyordu. Bilmeme formu hayvanlıktı, hayvanlarda ölüm yoktu. Ölümü içine sığdıracak dili olmayanların ölümü de olamazdı. Bilinmezleri bilme gayretinde olan insanın ilk bildiği ve o günden bu yana kaçtığı bilgi ölümlü olduğuydu. Ona şimdiki zamanı yaşatmayan onu geçmişle gelecek arasında sıkışmış bir hayata mahkum eden bu bilgiydi. O gelecekte öleceğini bildiğinden, ölmeyecekmiş gibi planlar yapıp peşine düşen ve yaşamı da kaybeden bir canlıya dönüşmüştü."


Kendimi tutmasam daha buraya kitaptan çok alıntı koyasım var, hangi birini yazacağımı şaşırdım diyebilirim. Arkeolog İsmail Gezgin'den Homo Narrans 

Okuması, bitirmesi uzun sürdü çünkü her bir sayfasında her bir bölümünde durarak, düşünerek, hazmederek okumak istediğim bir kitap oldu. Haliyle yoğun bir okuma süreci oldu. 



Bir sayfasını, bir cümlesini bile kaçırmak istemedim okurken. Hiç kitapların altını çizen biri değilim, normalde küçük küçük notlar alırım kağıtlara fakat uzun zaman sonra ilk kez bu kitapta altını çizme ihtiyacı hissettim çünkü çok fazla kısım vardı zihnime nakşetmek istediğim.


Niçin anlatıyoruz? Niçin tutkularımız, isteklerimiz var ve niçin hiç bitmezler? Niçin gelip gitmekte olduğumuz bu dünyaya kendimizden bir şeyler bırakmak isteriz? Ve daha birçok soru ve bunların cevabını bulma yolundaki sonsuz arayışta çok güzel bir rehber Homo Narrans.

23 Ocak 2021 Cumartesi

BİR YAZAR BİR KİTAP: SINIR- AVRUPA'NIN KIYISINA YOLCULUK

 "Bulgaristan taşrasının kadınlarının gözlerinde çok farklı bir bakış olurdu: Gerçekleşmemiş beklentilerin , ulaşılamamış hayallerin hüznü. Trakya'nın Türk erkekleri içine kapanık ve ihtiyatlıydı, gözleriyse hüzünlü. Bulgar suretleriyse şüpheci, saldırgan ve alkolik. Istranca sınırını geçip geçmediğinize dair şüpheye düşecek olursanız (ne de olsa dağlar aynı dağlar, yemekler aynı, harap haldeki dişler aynı), insanların gözlerine bakmanız yeterliydi. Hangi devletin taşrasından oldukları ortadaydı" 


Saltokur yayınları henüz bir yıldır edebiyat yayın dünyamızda yerini alan ve bence daha şimdiden nitelikli eserleri dilimize kazandırmış bir yayınevi. 

Bulgar yazar Kapka Kassabova'nın "Sınır: Avrupa'nın Kıyısına Yolculuk" adlı eseri de bu nitelikli eserlerden bir tanesi. Yanlış bilmiyorsam Türkçede ilk kez okurlarla buluşuyor, Seda Çıngay Mellor'un özenli çevirisiyle. 



Kapka Kassabova 1973 Sofya doğumlu Bulgar bir yazar. 90'ların başında, Bulgaristan'da esen tedirgin rüzgarların ortasında ailesiyle birlikte Yeni Zelanda'ya göç ediyor ve çok uzun yıllar Bulgaristan'a uğramıyor. 


İşte bu kitabın çıkış noktası da yıllar sonra Kassabova'nın, doğduğu topraklardaki sınır hikayelerini dinlemek amacıyla yeniden Istrancaların eteğindeki coğrafyaya adım atması.

Bulgaristan-Türkiye, Bulgaristan-Yunanistan sınırındaki soğuk savaş hikayeleri, umuda yolculuk ederken kaybolanların, devlet eliyle öldürülenlerin ve ölüm sebebi gizlenenlerin hikayelerini dinliyor ve kıymetli bir çalışmayla kağıda döküyor Kassabova. Hemen yanıbaşımızdaki, sanki bir başka ülkeye aitmiş gibi ama hepimizin aşina olduğu insanların hikayeleri bunlar. 


Olmayan çocuklar için oyun parkı yapan bir belediye başkanı, ailelerine trafik kazası gibi uyduruk sebeplerle ölümleri bildirilen, sınırı geçmeye çalışan Alman gençler, Burgaz Hapishanesi, oğlu yeni isim alıp kalmayan isteyen, Türkiye'ye geçmek istemediği için oğlunun boğazını kesen bir baba ve daha akla kazınan, unutmaktan korktuğum onlarcası. Kitabı okurken şunu düşünüyor insan: Bunların hiçbirini unutmamalıyım, asla unutmamalıyım.


Kapka Kassabova sınır köylerini, unutulmuş yerleri geziyor, buralarda konaklayıp insanların hikayelerini dinliyor, bir nevi aracı oluyor o hikayelere.

Sınıra kurban vermiş insanların hikayelerine.

1 Ocak 2021 Cuma

YENİ YILA İLK YAZI: 2020’DE NELER OKUDUM?

 Öncelikle herkese mutlu, bol kitaplı ve sağlıklı yıllar olsun.

2020 malum birçoğumuz için berbat bir yıl oldu ve çoğu karantinalarla geçen bu sıkıntılı sürecin kendi adıma tek faydası okumak oldu.

Bu yılı okuma açısından verimli geçirdim ve toplamda 57 kitapla bitirdim. Keşke her yıl bu kadar okusam. Sade bir okur olarak bir yılı daha bitirirken bu yıl okuduklarımdan bir liste yapmak istedim ve 5+1 kitap belirledim (bir tanesini  listeden çıkarmak içime sinmedi napalım)

Hadi buyurun başlayalım!

Ömür İklim Demir- Kum Tefrikaları

Ömür İklim Demir 2015'de yayınladığı ilk kitabı Muhtelif Evhamlar Kitabı'ndan 5 yıl sonra bu kez bir ilk romanla döndü ve edebiyatımızda kalıcı olacağını bu kitabıyla kanıtladı bence. 



5)  Eduardo Galeano- Ateş Anıları 3: Rüzgarın Yüzyılı

Bu yıl Galeano'ya tam anlamıyla veda ettik. Türkçeye çevrilen son kitabıydı Rüzgarın Yüzyılı ve kesinlikle diğer kitapları gibi yine kusursuz bir dünya anlatısı. Onun yazdıklarına çok şey borçluyum ve çok özleyeceğim.



4) Svetlana Aleksiyeviç- İkinci El Zaman 

 Aleksiyeviç'in her kitabına kefilim fakat bu ayrı bir etkiledi. Her bir sayfası suratıma çarptı.

Çok sert ve zamana ışık tutan bir anlatı. Aleksiyeviç kendi türünde benzersiz kitaplar yazıyor. 



3) Jack London- Martin Eden 

Bu zamana kadar ıskaladığıma, ertelediğime inanmadığım bir kitap. İçinde kaybolmak istediğim bir romandı, doyamadım. Seni gibi bir karakteri böylesine geç keşfettiğim için özür dilerim Martin Eden.



2) Yu Hua- Yaşamak

Artık okurken ağlamaktan helak olduğum kitap deyince aklıma bu gelecek. İkinci kez okuyabileceğimi hiç sanmıyorum. Kendisi hafif ince fakat etkisi çok ağır bir kitap. Edebiyatın gücüne bir kez daha inanıyorsunuz okuduğunuzda. Hiç geçmeyecek bir yürek ağrısı bıraktı.



1) Ve bir numara...

Dino Buzzati- Colombre 

Buzzati'nin kendine has, ayrı bir grameri var sanki, bunu her öyküsünde hissettiriyor. Öyküleri daha önce okuduğum hiçbir şeye benzemiyor.

 Bu yıl okuduğum en iyi ve farklı öyküler olmasının yanı sıra çok sıradışı bir edebiyat örneği. Buzzati sanki başka bir gezegenden sesleniyor. Bitirince kitaba sarılasım geldi.



Son olarak kendime dipnot: 2021’de daha çok yazmalıyım.

Bumerang - Yazarkafe