26 Kasım 2013 Salı

SHEARWATER'DAN YENİ ALBÜM: FELLOW TRAVELERS

Teksas'dan çıkmış güzide Indie grup Shearwater yeni albümü ''Fellow Travelers'' ile dinleyicilerine kasım ayının en güzel haberlerinden birini veriyor.

2001'den bu yana sırasıyla The Dissolving Room, Everybody Makes Mistakes, Winged Life, Palo Santo, Rook, The Golden Archipelago ve Animal Joy albümlerini çıkaran grup, bu kez de 8. stüdyo albümleriyle geri dönüyor.

''Fellow Travelers'' bugünden itibaren (26 kasım) dinlenebilecek.



Sonbahar, yağmur ve yeniden Shearwater...

24 Kasım 2013 Pazar

22 YIL ÖNCE KAPANAN PERDE: FREDDIE MERCURY

İlk olarak Innuendo'yu duyuyorum, hayal meyal. Henüz Freddie Mercury kimdir, Queen nedir bilmediğim yaşlar.
Haber bültenlerinde çalardı sık sık, korkardım. Melodisi ürkütürdü o zamanlar.

Aradan yıllar geçiyor Queen gerçeğinden habersiz bir şekilde. Müzik zevkim yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor.
Kaset çalarda ilk kez dinlediğim Mançoloji kaseti ile başlayan yarım yamalak müzik dinlemelerim, görür görmez vurulup da para denkleştirerek aldığım cd çalar ve sonrasında mp3 çalar ile devam ediyordu.

Bu arada meşhur We Will Rock You ve We Are The Champions'u da duymuşum ama kimin söylediğinden haberim yok.

Ve bir gün Queen ile tanışıyorum nihayet.
İlk Bohemian Rhapsody'i dinliyorum ve sonrası kendiliğinden geliyor zaten. Deli gibi bir araştırma süreci, özellikle ilk birkaç hafta Queen ile yatıp Queen ile yatıyorum.
Mercury ile ilgili yazılmış, çizilmiş ne varsa okuyorum, hayranlıkla konser kayıtlarını izleyip kendimden geçiyorum resmen.
İnternet arşivlerinden 25-26 kasım 1991 tarihlerine gidip Türk gazeteler hakkında ne yazmış, nasıl bir yankı uyandırmış, bunları araştırıyorum.

Ve tekrar tekrar dinliyorum, çocukken korktuğum Innuendo'yu artık farklı bir şekilde dinliyorum.
Show Must Go On, hala daha her dinleyişimde ürpertmeye yetiyor. Sadece bu değil, zaten Innuendo albümünün tamamı, Mercury'i dinleyebildiğimiz son albüm olduğundan olsa gerek kolay kolay dinlenemiyor, garip duygular içerisine sürüklüyor insanı.

Onca parıltılı yıllardan, müzik adına tüm sınırlarını aştıktan sonra, 22 yıl önce Londra'da yağmurlu bir pazar gününde Mercury; hayata veda ediyor.

Şov devam etmeli demişti ancak şov Mercury olmadan devam edemezdi, şov sadece onun yaşadığı, müzik soluduğu yıllara özeldi, şov devam etmeli dese de Mercury olmadan kimse devam ettiremezdi, aynı parıltı yaşanamazdı.

Zaten Queen grubunun sessiz bas gitaristi John Deacon'un yaptığı da bu durumun özeti aslında. Deacon, yaşamının geri kalanında müzikal anlamda Mercury dönemindekinden daha iyi olamayacağını düşünerek müziği bırakır. 
Queen grubunun kalan üyeleri (Brian May ve Roger Taylor) farklı sanatçılarla bazı projelerde biraraya gelseler de ne artık Queen'i diriltme düşüncesi vardır ne de o eski görkemi yakalama arzusu.

Freddie Mercury, bir kez geldi, müzik dehasını paylaştı ve gitti. Bir perde bir daha tekrarlanmayacak üzere kapandı onun ölümüyle. 

23 Kasım 2013 Cumartesi

NİYAZİ KOYUNCU GEÇTİ MANİSA'DAN

Uzun zamandır beklediğiniz, albümünden dinlediğiniz bir sesi nihayet kanlı canlı görebilmek, dinleyebilmek güzel bir duygu.
Manisa 22 Kasım akşamı Niyazi Koyuncu'yu ağırladı ilk defa (Umuyorum son da olmaz)

Haftalar öncesinden afişleri donattı Manisa'yı, bir Karadeniz esintisi hissettirdi kendini inceden.
Tam da ''gelse de dinlesek'' diye aklımdan geçirip hayıfladığımın ertesi günü şaşkınlık içerisinde gördüm afişi.
Bu güzel haberi öğrenir öğrenmez biletimi alarak 22 kasımı beklemeye başladım.

22 kasım akşamı geldi, salon dolup da tatlı bir sabırsızlıkla beklerken Niyazi Koyuncu sahnedeki yerini aldı...

İlk söyleyebileceğim şey müthiş bir enerjiydi. Konserin başından sonuna kadar Niyazi Koyuncu sahnedeki canlılığını seyirciye de hissettirerek gece boyunca coşturdu, hüzünlendirdi. Etkileşimi müthişti.

Albümünden defalarca dinlediğim şarkılarını bir de canlı performansından dinledim, heydane, pervane derken bir de albümündeki ''Nuriye'' türküsünün hikayesini de anlattı Niyazi Koyuncu.

Albüm parçaları dışındaki repertuarı da bir o kadar nefisti. Narino, Borçka Hemşin...
Bir ara ''Sigaramın Dumanı'' ve ''Geçti Dost Kervanı'' ile aldı götürdü dinleyeni uzaklara, ''ne iyi etti de söyledi'' dedirtti.

Kapanışı da coşkulu bir şekilde ''Hayde'' ile yaptı. Abisinden canlı dinleyebilmek kısmet olamadı, onun yerine kardeşinden dinledik güzel türküleri. Manisa'da salonu dolduran insanlara, her memleketten insana horon oynattı Niyazi Koyuncu.

Eşlik ettik, duygulandık, hüzünlendik, coştuk ve alkışladık sahnede devleşen Koyuncu'yu.
Konserin sonunda teminatı da aldık kendisinden, tekrar görüşmek ümidiyle, bir de fotoğraf isteklerini de kırmadı, bir hatıra ile de ayrıldık salondan.


Abisini dinleyemedik, kısmet olmadı Manisa'da konser vermesi ama kardeşi vardı o güzel insanın, sahnede güçlü bir şekilde duran, şarkılarını haykıran bir Niyazi Koyuncu vardı.

Teşekkürler Niyazi Koyuncu.

Kısa bir kesit (Borçka Hemşin):

Niyazi Koyuncu from Mehmet Furkan Kocaaslan on Vimeo.




17 Kasım 2013 Pazar

ÇOK FARKLI BİR YORUM: KARSU DÖNMEZ

Bu sefer kemençe ve tulumun dışına çıkıyoruz. Bilindik bir karadeniz türküsünü bambaşka enstrümanlarla, şimdiden Hollanda'nın Norah Jones'u olarak anılan Hatay doğumlu genç sanatçı Karsu Dönmez ve arkadaşlarının sesinden, sanki ilk kez duyuyormuşcasına dinlemek lazım.

Karsu Dönmez ismi daha önce kulağıma çalınan ancak herhangi bir parçasını, yorumunu dinlemediğim bir isimdi. Dinledikten sonra ise ''Keşke daha önce dinleseymişim'' diye hayıflanmamak mümkün değil.

Gerçekten çok canlı bir yorum, içten bir söyleyiş. İleride adını sıklıkla duyuracağına emin ediyor insanı Dönmez.
Daha önce de çok isimden dinledik ama bir de bu türkülere farklı açıdan bakmaya davet ediyor Karsu Dönmez.
Eğer dinlemediyseniz buyurun, piyanoda Karsu Dönmez ve vokalde eşlik eden Müge Alpay'dan Ben Seni Sevduğumi ve Divane Aşık Gibi:

14 Kasım 2013 Perşembe

YEKTA KOPAN VE SEVİN OKYAY İLE ''KÖŞE BUCAK'' KÜLTÜR-SANAT

Gerçekten de ismi gibi, Yekta Kopan'ın da programda belirttiği gibi kültür-sanat dünyasının içerisinde, kenarında köşesinde gezinilen bir yolculuk gibi program köşe bucak.

Edebiyat, Müzik, Sinema ve dahası...
Hele ki ne zaman bir yerlerde dinlesem veya izlesem hep hoşsohbet insan olduklarını tahmin ettiğim iki isim; Yekta Kopan ve Sevin Okyay bu konuları konuşuyorsa o zaman dinlemesi, o sohbete ortak olması daha da şahane oluyor.

Evet, hep hoşsohbet olduklarını tahmin ederdim. Programı dinledim, peki şaşırdım mı?
Hayır, şaşırtmadılar, cidden sohbetlerine doyum olmayan insanlarmış.

Yekta Kopan'ı zaten öncesinde ''Gece Gündüz'' programıyla takip edebiliyorduk. Tam programı artık sunmayışına üzülürken bir radyo programına üstelik yanında Sevin Okyay ile geçiş yapması sevindirici bir haber oldu.

Kendi söyleyişleri ile ''dükkan'' hiç kapanmasın, uzun soluklu olsun dileğiyle.

''Köşe Bucak'' her cuma 12.10'da Ntv Radyo'da. Dinlenesi, takip edilesi, her şeyiyle samimi bir program.

12 Kasım 2013 Salı

2013 SİNEMASINDA SON VİRAJ

2013 sinemasında son 1,5 aylık döneme girdik.
11 aylık döneme baktığımızda bu yılın seyirci rekorunu elinde bulunduran Cem Yılmaz gösterisi CM101MMXI Fundamentals'dan, bu yılın en iyi animasyonu olmaya şimdiden aday diyebileceğimiz Monsters University, geçtiğimiz ay gösterime giren bu yılın görsel daldaki en iddialı filmi Gravity'e kadar birçok film izledik.

Oscar ve diğer ödül törenleri hakkında da tahminler ufaktan ufaktan başladı bile.
Ancak henüz herhangi bir filme ''bu yıl izlediğim en iyi film'' ünvanını vermek için erken diyebiliriz. Önümüzdeki 1,5 ay içinde fikrimizi değiştirebilecek yapımlar izleyebiliriz.

Kendimce kasım-aralık döneminin merak ettiğim filmlerini sıralamak istedim.

TAMAM MIYIZ?


Son dönem Türk Sinemasının adından söz ettiren yönetmenlerinden Çağan Irmak'ın yeni filmi ''Tamam mıyız?'' 29 kasımda vizyonda. Adından söz ettirecek mi, bunu vizyona girdiğinde görebileceğiz.

YOZGAT BLUES
Bu yıl, Altın Koza Film Festivali'nden ödülle dönmüş bir Mahmut Fazıl Coşkun filmi: Yozgat Blues
Nadir Sarıbacak, Ercan Kesal, Tansu Biçer, Ayşe Damgacı'dan oluşan kadrosuyla merak edilesi.
Bir de gösterildiği festivallerden aldığı olumlu yorumlar da eklenince sabırsızlıkla 6 Aralık tarihini beklemek kalıyor.
Fragmanı da bu ay yayınlanan film, 6 Aralıkta vizyonda olacak.



THE HOBBIT: DESOLATION OF SMAUG

Ve yılın son büyük prodüksiyonu, hobbit üçlemesinin ikinci filmi: Desolation of Smaug
Geçen yılki ilk filmin ardından fantastik öğelerle bezeli filmlere mesafeli duran benim önyargımı kıran seri, izleyiciyi bir kez daha kendine has dünyasına davet ediyor.

Bilbo Baggins ve cücelerin soğuk, sisli dağlara olan yolculukları 13 Aralıkta devam edecek.

OLDBOY

İtiraf etmek gerekirse açıkcası, çok konuşulan, beğenilen Güney Kore yapımı aslını da izlemedim. Ancak bu iddialı oyuncu kadrosuyla gelen Hollywood remake'ini izlemeden önce karşılaştırma yapabilmek için izlemem gerekecek. Bugüne kadar manasızca ertelediğim de yeter sanırım.

Samuel L. Jackson ve Josh Brolin'den oluşan kadrosuyla ''Oldboy'' 20 Aralıkta vizyonda olacak.

PRISONERS

Prisoners, bu yılın merakla beklediğim filmlerin başında geliyor. Hem yurtdışında aldığı güzel yorumlar hem oyuncu kadrosu sabırsızlıkla beklemek için önemli bir etken oldu.
27 Aralıkta, 2013'ün son haftasında vizyonda.





11 Kasım 2013 Pazartesi

FOTOĞRAFI ÇEKEN DE ÇEKİLEN DE...

Fotoğraflar, göçüp giden insanların yaşadıklarına dair, anılarla yüklü olduklarına dair, bu dünyaya bıraktıkları en büyük kanıt ve mirastır.
İnsanlar ölür ancak fotoğrafları yırtmadığınız, yakmadığınız sürece yıllarca fotoğraflardaki o yaşanmışlık, o bakışlar ölmez, silinmez. Bu yüzden değerlidir fotoğraflar.

12 Aralık 1980 gecesi...
16 yaşındaki Erdal Eren; daha sonra Türkiye'nin acı bir şekilde hatırlayacağı üzere, göz göre göre idama doğru gitmektedir. Bu dünyadaki son gecesi. Neler hissediyor bilemiyoruz, bakışlarından çıkarımlar yapmaya çalışıyoruz. O an neler düşündü? Belki son yapmak istediği şey neydi?

Tek emin olduğumuz o 16 yaşındaydı ve daha genç bile denemeyecek çocuk yaştaydı.
O fotoğraf çekildi, son pozunu verdi ve ertesi gün sadece o değil, vicdan öldü, demokrasi öldü.

Ve o fotoğrafı geçen gün aramızdan ayrılan usta gazeteci Savaş Ay çekti.
Fotoğrafa bakarak düşünmek garip bir şey. O deklanşöre basan da yok artık.
Fotoğrafı çeken de dünyadan ayrılınca fotoğraf misyonunu tamamlamaz yine de. Devam eder yaşamaya.

Sanki Erdal Eren'in cesur yüreği oluverir, Savaş Ay'ın fotoğrafı çeken elleri oluverir. Korur canlılığını ölenlere inat.

Şimdi ikisi de yok artık, fotoğrafı çeken de çekilen de...
Mekanları cennet olsun.

7 Kasım 2013 Perşembe

HALA YAŞIYORMUŞCASINA: KAZIM KOYUNCU

Bir 7 kasım daha geldi. Aslında hakkında çok söz söyledim, söyledik dinleyenleri olarak. Duyguları anlatabilecek başka bir kelime kaldı mı bilemiyorum. Ne söylesek sanki artık önceki söylediklerimizin farklı bir tekrarı olacak.

Ama biliyorum ki konuşmaya, anlatmaya doyamayacağız onu. Hep varlığını hissedeceğiz şarkılarında. Bu yüzden hiç bıkmayacağız, ilk defa üzülürcesine, ilk defa kırılırcasına, ilk defa coşarcasına onu dinleyeceğiz yine ve hep hatırlayacağız.

Bugün doğum günü aslında, matem tutmak sanki böyle bir günde onu hatırlamak için hoş bir durum değil gibi.
Hangi insanın doğum gününde yas tutulur ki? İnadına onu coşkulu sesiyle hatırlamak lazım sanırım böyle bir günde.

Yedikule konseriyle hatırlamak istedim bugün. Sahnede yerinde duramayan, zıplayan, etrafına neşesini saçan, şarkılarını yayan o Kazım Koyuncu'yu izlemek istedim.

Sanki hala yaşıyormuşcasına, inadına şarkı söylercesine.

Doğum günün kutlu olsun.

6 Kasım 2013 Çarşamba

HEYECANLANDIRAN BİR FİLM: LABOR DAY

İzlediğim ilk filminden bu yana her filmini, projesini merakla izlediğim, takip ettiğim, diğer Hollywood aktrisleri bir yana kendisi bir yana diye düşündüğüm yegane kadın oyuncu: Kate Winslet

Little Children, The Reader, Eternal Sunshine of The Spotless Mind...
Her filmindeki oyunculuğuyla, doğallığıyla, sempatikliğiyle hayran bırakan bir oyuncu kesinlikle.

Şimdi kendisini yeni bir projede bir başka heyecanlandıran isim Josh Brolin ile izleme fırsatı geliyor: Labor Day

Bu iki iddialı isim ile şimdiden hanesine bir avantaj ekleyen filmin konusunu özetlersek:

''13 yaşındaki Henry Wheeler hem ergenliğin getirdiği ruhsal sorunlarla mücadele eder hem de evde asosyal hayat süren annesi Adele'ye bakmaya çalışır. Bir gün alışverişten dönerken yardıma muhtaç ama bir o kadar da korkutucu Frank Chambers ile karşılşırlar ve kısa sürede adamın kaçak bir suçlu olduğunu öğrenirler. Adam bir şekilde bu anne-oğlun yanına yerleşir ve İşçi Bayramı’na denk gelen bu hafta sonu ikisi içinde dönem noktası olur.''

Her iki ismin de oynadıkları dram filmlerindeki performanslarını düşününce bu film için de beklentiye girmemek mümkün değil.
Film, Ocak 2014'de ABD'de vizyona girecek. Türkiye vizyon tarihi hakkında görebildiğim kadarıyla bir bilgi yok.

Fragman:

5 Kasım 2013 Salı

HASTALIKTAN DÜŞÜNCELER

Bir deneysel çalışma gibi olsun, bir yazı yazayım istedim.
Hastalık derken, şikayetname tarzı bir yazı değil, olmayacak tabii ki, hele ki onca ağır hastalık varken hiç de etik olmaz herhalde. Bu hastalık herkesin yakalanabileceği türden, mutlaka özellikle sonbahar-kış zamanlarında vücudu ziyaret eden bir hastalık: Grip

Ne diyor bu böyle diyebilirsiniz. Evet, ne demişim, ne yazmışım diye ileride dönüp bakacağım ben de bu sayfaya.
Hastalık hali tuhaf, bitkin hissettirir insanı. O yüzden bu hissettiklerim acaba bana ne yazdırır türünden bir merak böyle doğaçlama bir yazı yazma ihtiyacı hissettirdi bana. Şu an aklıma ne gelirse, bu illet ne hissettirirse öyle yazıyorum.

Evet, tuhaf demiştim hastalık hali için. Tuhaf'ın tanımını yapmak mümkün olmuyor işte. Herkeste etkisi ya daha şiddetli ya daha hafif oluyor. Sanki hep ömür boyunca öyle halsiz kalacakmış gibi bir his.
Hele siz de benim gibi sık sık boğaz ağrıları çekiyorsanız, demek istediğim hissi anlamışsınızdır.

Gün boyu oradan oraya kendinizi bilinçsizce atmanıza neden oluyor. Herhangi bir işe konsantre olabilmek mümkün değil.
Okunmayı bekleyen bir kitap veya izlenmeyi bekleyen filmler sürünüyor bir köşede.
Uzansam, uyumaya çalışsam boğazın verdiği acı hissi artıyor, uyumaya engel oluyor.
''Bari kitabıma devam edeyim'' niyetiyle elime aldığım kitaba 1-2 sayfadan sonra devam edemiyorum, yenik düşüyorum gribe.

Vakit geçsin, film izleyeyim diyorum. Ama 10-20 dakika sonra elim stop tuşuna gidiyor. Olmuyor, konsantre olmak mümkün değil.

Çaresiz ne zamana kadar devam edeceği meçhul illetin geçmesini beklemek kalıyor geriye ve o arada bolca düşünmek. En azından düşüncelerime nüfuz etmesine engel olmaya çalışıyorum hastalığın.
O konudan başka konuya atlıyorum, tavana baktıkça, düşündükçe düşünüyorum. Sonu varmıyor bir yere.

Şimdi de nane-limon ikilisiyle bir randevum var, onlardan medet umuyorum. Bu kaçıncı medet umuş onu da sayabilmiş değilim.

Herkese bol şifalar.
Bumerang - Yazarkafe