Geçtiğimiz günlerde bir fotoğraf düştü ajanslara.
Suriye’den, Halep’ten.
Ümran. Anlamı şenlik, mutluluk demek ama o ülkesinde daha bu
yaşında cehennemi soluyor.
Henüz 5 yaşında. Yani yaşıtları gibi oyuncaklarıyla oynaması
gereken yaşta.
30 saniyelik bir video kaydı var. Bir ambulansın içinde
sessizce oturuyor, şok içinde. Hiç ağlamıyor, bağırmıyor, sadece derin bir
sessizlik içinde kameraya bakıyor. Elini yüzüne sürüyor ve eline bulaşan kana
bakıyor Ümran. Nereye süreceğini bilemiyor, elbisesi zaten kir pas, kan içinde.
5 yaşındaki bir çocuğun yüzünde neden kan olsun, nasıl kan
olsun diye düşünüyor insan. Çıldırıyor.
5 yaşındaki çocuk dediğin en fazla parkta düşer, dizini
acıtır veya evinin merdivenlerinden düşer, ağlar ama hemen yetişir annesi,
babası. Siler kanını. O da acısı geçince devam eder oyununa.
Ama Ümran’ınki öyle bir çocukluk değil. Parkta düşmedi,
evinde oynarken düşmedi. Bir hava saldırısında, ne olduğunu anlayamadan enkazın
altında buldu kendini.
Doktoru şu cümlelerle anlatmış Ümran’ı: "Olanların
şaşkınlığını yaşıyordu. Alnındaki yaradan dolayı yüzü kana, vücudu da toza
bulanmıştı. Kan da toza karışmıştı. Dehşet ve şok içindeydi. Evinde güven
içinde oturuyordu, belki de uyuyordu. Ve evi başına yıkıldı. Onu tedavi ederken
ne bağırıyor ne de ağlıyordu, sadece şok içindeydi"
Ve o dünya gündemine oturan fotoğrafı çeken kameramanın notu
var bir de.
‘’Fotoğrafı çekerken gözlerimden yaşlar akmaya başladı. İlk
kez ağlamıyordum. Daha önce de travma içindeki çocukları çekerken pek çok kez
ağlamıştım. Her zaman ağlarım. Biz savaş fotoğrafçıları hep ağlarız. O gece
herkes ağladı.
Ümran beni çok etkiledi çünkü sessizdi. Ağlamadı. Tek kelime
söylemedi. Şoktaydı.
7 günlük kızımı düşündüm. Ümran’ın yerinde o da olabilirdi.
Halep ya da Suriye’deki herhangi bir çocuk da olabilirdi.’’
Çocukluğunu yaşayamayan çocukların yanında dünyadaki bütün
dertler, savaşlar önemsiz kalıyor.
Bu çocuklar bunları hak etmiyorlar.
Çocukların babalarından masal dinleyerek büyüyemediği bir
coğrafya nasıl yaşamaya değer olabilir ki?
Hangi savaşın nedeni bu fotoğrafı haklı çıkarabilir? Hangi
savaş tüm bunlara değer?
Nasıl iyi geceler diyebilirsin ki bu fotoğrafa bakıp?
Ümran’a bu vahşeti nasıl açıklayabilirsin?
Veya ben, 14, 8 ve 6 yaşlarındaki üç yeğenime tüm bunları
nasıl açıklayabilirim?
Fotoğrafı gördüğüm ilk gece, karanlıkta oturdum ve sadece bu
fotoğrafa baktım. O an insanlık için hiçbir ümidim kalmadı, hiçbir iyi dileğe
inancım kalmadı.
Tam ben bu fotoğrafa bakarken, o gece yeğenim odama girip
benden süt istemişti. 8 yaşında.
Kalktım, ona sütünü verdim ve doyasıya öptüm. O an elimden
gelen tek şey onun için güzel bir gelecek dilemek ve Ümran’ın yaşadıklarını
yaşamamasını ümit etmek oldu.
Bu yeğenim, bugün annesine ‘’Anne ben ölürsem çok ağlar
mısın?’’ diye bir soru sordu.
8 yaşındaki bir çocuğun sorması gereken, düşünmesi gereken
şeyler değil bunlar. Bunlar çocuklar için çok ağır. Onların temiz dünyaları
için çok ağır gerçekler.
Ya ülkemizdeki çocukluğunu yaşayamadan ölen çocuklar?
Gaziantep’teki terör saldırısında ölen 51 kişinin çoğunluğu çocuktu. Dile kolay
söylemesi. Çocuk.
Bir düğün akşamında ölen çocuklardır bu insanlığın utancı.
Ümran’dır bu insanlığın utancı.
İnsanlık azıcık utanabilse şu çocuklardan, belki o zaman
daha temiz bir yer olurdu yeryüzü.
Ah Ümran, senin sessiz çığlıkların, senin katillerinin
mezarı olacak.