1 Aralık 2013 Pazar

ANKARA'DA HAVA NASIL?

''Ankara'da hava nasıl?'' diye soruverdi birden.
Ne kadar da samimiyetsiz bir soruydu. Uzun süren rahatsız edici bir sessizliği bozmak için sorulan zorlama, araya sıkıştırılmış bir soruydu. Utandı, bir suçluluk hissetti manasız bir soru sorduğu için. Halbuki konuşulacak, konuşulması gereken öyle çok konu vardı ki aralarında. Nedense ikisinin de pek cesareti yoktu yüzleşmeye, bunları konuşmaya.

Uzun zamandır görmemişlerdi birbirlerini. Aralarının da samimi olduğu söylenemezdi. Ne bir telefonlaşma, ne bir mesajlaşma, hiçbir şey. Şimdi de evine ansızın gelmese neredeyse yaşamadığını bile düşünecekti.

Bir abi-kardeş ilişkisinin nasıl olmaması gerekiyorsa öyle bir örnekti işte aralarındaki kardeşlik ilişkisi. Sanki hiç aynı anneden doğmamış gibi, aynı evin merdivenlerinde düşüp yaralanmamış, aynı bisiklete binmemiş gibi, aynı cenazede yan yana ağlamamış gibi.

Gecenin 2'sinde çalmıştı telefonu. Koltukta uzanmış, içi geçmek üzereyken telefonunun sesiyle irkilip doğrulmuştu. Telefonun ekranında uzun zamandır görmeye alışık olmadığı bir isim yazıyordu: Abim

Açıp açmamak arasında kaldığı o kısacık 4 saniye içinde aklına ilk olarak annesi geldi. Başına mı bir şey gelmişti acaba? Ne olabileceğini bilmiyordu ama bir şeyden emindi: Mutlaka kötü bir şey olmuştu.

Açtı telefonu. Kısa, çekingen bir hal-hatır sorma faslından sonra abisi konuya geçti. Eşiyle boşanmak üzerelermiş, şiddetli bir tartışmadan sonra evden uzaklaşmak istemiş bir süreliğine, yola çıkmış. Annesine gitmeden önce, yolu biraz uzatıp ziyaretine gelmek istiyormuş.

Tamam dedi, kapattılar telefonu. O gece gözüne uyku girmedi. Neler konuşacaklarını, konuşabileceklerini düşündü durdu, Şokun etkisi bir süre geçmedi, hiç beklemediği bir saatte, beklemediği bir haber şaşkınlığa uğratmıştı.

Sigara yakıp durdu gün doğana kadar. Buruk bir şekilde gülümsedi. ''Ankara'dan Abim Geldi'' şarkısı düştü aklına.
'' İçimi kemirir durur çok zaman
  Olur olmaz bir yerde
  Olur olmaz sorular
  Açılır zaman zaman bir kapı
  Olur olmaz bir yerden
  Olur olmaz bir yere''

Bir ara uyuya kalmış. Gözünü açtığında 9 olmuştu. Uyandı, yarım saat sonra abisi aradı, yaklaştığını söyledi. Evi tarif ettikten sonra giyindi, apartmandan dışarı çıkıp abisini bekledi.
Ayaz vardı bu sabah. Şüphesiz abisiyle olacak olan görüşmeleri de bu esen havadan farklı olmayacaktı.

Geldi, oturdular, yer yer bir sessizliğe gömüldüler. Boşanma kararını, işi gücü, şimdi ne yapacağından bahsettiler. Biraz da eskilerden.

Aradaki buzlara değinmediler bile. Erimeyeceğini düşündüklerinden.  Bu zoraki abi-kardeş ilişkisini bu şekilde yürütmeye devam niyetindeydi ikisi de. Uzun süre önce yaşananları hala unutamamak ne garipti.

Özlemle geçmişten bahsedememek, gönül rahatlığıyla abi diyememek, hayatında öyle biri yokmuş gibi davranmaya çalışmak...

Gece kalmayacağını söyledi abisi. Şaşırmadı da zaten. Tahmin etmişti.
Saatler ilerledi, çaylar demlendi, çaylar soğudu, vakit geldi.

Ayağa kalktılar sessizce, bir an önce bu ortamı bozmak ister gibi. Bakıştılar, vedalaşırken ''Anneme selam söyle'' diyebildi sadece.
İkisi de biliyordu hep yarım kalmışlık hissi veriyordu bu ziyaretler, görüşmeler.

Arkada yine konuşulmamış, sorulmamış onca şey, boğazda saklanan bir düğüm, sanki kahkaha dolu bir arkadaş ortamından geriye kalmış gibi duran iki yarım çay bardağı.

Kapıyı kapattı usulca. Düşündü soramadığı şeyleri.
''Sahi abi, Ankara'daki havayı boşver de neden görmek istedin ki beni?''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe