7 Kasım 2014 Cuma

ÖNCE ÖLMEK...

Çok düşündü önce ölmeyi, herkesten önce ölmeyi. Sevdiklerinin ölümünü görmeden ölmeyi. Düşünmek kolaydı ne de olsa, acıtmıyordu. Ama tanık olmak... İşte o kısmı pek zordu.

Şu an toprağa verdiği abisinden önce kendisinin öldüğünü hayal etti. Hatta bunu şiddetle diledi. Bütün ailesinden, sevdiklerinden önce ölmeyi diledi o an. Bunu daha önceleri de çok hayal etmişti.

Nedense eskiden beri hep genç öleceğini hayal ederdi. Genç ölmek...
Dünyanın, hayatın kargaşasından sıyrılmak nedensizce, beklentisiz. Arkanda insanlar bırakmak. Yarım kalmışlıkları bırakmak.

Yaşlı, yatağında ölümü beklerken düşünemiyordu kendisini. Sanki böylesi bir ölüm, tüm sevdiklerinin ölümüne tanık olduktan sonra, her şey bittikten sonra ölümü beklemek... Pek onun hayal edeceği cinsten değildi galiba.

Ama işte şimdi, roller beklediği gibi değildi işte. Orada yatan abisiydi, kendisi değildi.
Hani hastalık yiyip bitirmeden önce, kanlı canlı olan, sanki hiç ölüm yokmuşcasına, hesapsızca dertleştikleri, sırdaş oldukları, gülüştükleri, kucaklaştıkları abisi. Hani şimdi artık nefes almayan, burada olmayan.

İşte bunu kabullenmek, 80 yaşında ölümü beklemekten daha zordu. Bu yüzden genç ölmek belki saçma gelecekti ama daha tasasızcaydı işte. Yani senin için üzülenler olacak ama sen bambaşka bir yerde olacaksın. Farklı bir rolde olacaksın.

İnsanın sevdiklerinin ölümüne tanık olmaktansa onlardan önce ölmesinin kolay bir kaçış olduğunu düşündü işte bu yüzden. Çünkü ölen insana düşünecek bir şey kalmaz. Bu dünya ile bir alıp veremediği kalmaz artık. Neyi düşünecek ki zaten? Ölenin arkasından kalanlar düşünür, ağlar, acıya tanıklık eder.

Bu yüzden çok düşündü ölmeyi. Ansızın okuldan çıkmış yolda giderken son sürat gelen bir arabanın çarpması sonucu ölmek veya bunalımlı zamanlarda, en deli çağlarda her şeyden vazgeçip intihar etmek, belki ihmaller sonucu ölmek...

Şimdi abisinin toprak altında uzanan cansız bedenini düşündü. Bir ölüyle ölümü konuşmak nasıl olurdu acaba?
Şimdi abisiyle ölümü konuşmak isterdi. İşte o zaman en doğru cevapları alabilirdi ölüm hakkında, bir ölüden, birinci ağızdan duyarak kendini ölüme hazırlamak daha kolay olurdu herhalde.

Ne de olsa bu dünyada ölüm hakkında konuşulanlar sadece tahminlerden, yapay hislerden ibaret.
Hangi yaşayan bilge ölümü anlatabilir ki insana?

Yavaş yavaş vedalaşma zamanı gelirken abisiyle, onu orada bırakıp hayatına devam etmeye çalışacak.
İşten izin alacak, taziyeleri kabul edecek, gözleri yaşlı anne ve babasına sarılacak, sonra işe geri dönecek...

Peki sonra? Sonra aynı rutin nasıl devam edebilir bir ölüme tanıklık ettikten sonra? Top oynadıkları, koştukları, büyüdükleri mahalleden nasıl geçip gidebilir kayıtsızca? Eşlik ettikleri şarkıları bir daha nasıl aynı kayıtsızlıkla dinleyebilir?

Önce ölmek, işte biraz da bu rahatsız edici sorulardan uzak durmak demekti.
Önce ölmek, arkada izler bırakarak, sorular bırakarak ölmek...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe